11 Mayıs 2009 Pazartesi

YAZILI SORULARINA VERILEN CEVAPLAR..

YAZILI SORULARINA VERILEN CEVAPLAR

soru: ismet inonu'nun batı cephesine bakışı nasıl idi, acıklayınız
cevap:200 metreden durbunle..
**
muhasebe sınavı:
soru: kasa sayımında 100bin tl eksik çıkmıştır. bunu büyük defterde*muhasebeleştiriniz.
cevap: tekrar sayın, eksik çıkmaması lazım.
**
soru: calculus'u kim bulmustur?
cevap: adams calculus
**
soru: maki nedir?
cevap: akdenizde yaşayan kısa boylu cüceler
**
Çılgın felsefe hocası 100 puanlık tek soruyu yanındaki sandalyeyi göstererek sorar:
- Bana bu sandalyenin var olmadığını kanıtlayın!
100 puan alan tek kişinin cevabı ise sadece şudur:
- Hangi sandalye
**
soru: Ormanların faydalarını sayınız.
cevap: Ormanların faydaları saymakla bitmez.
Sonuç: Tam not
**
soru: Ahmet Haşim’in en ünlü eserlerinin toplandığı eserin adı nedir
cevap: Best of Ahmet Haşim
**

soru: deprem sırasında ortaya çıkan enerjiye ______ ______ denir.”
cevap:Helal olsun
**
soru:Yukarıdaki şiirin ölçüsü nedir?
cevap: Yaklaşık dokuz santimetredir.
**
soru:Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı kaça ayrılır?
cevap: Üçe. Kara, deniz, hava kuvvetleri.
**
soru:Mondros'u açıklayınız.
cevap: Mondros kim?
**
soru:İneğin midesi kaç bölümdür?
cevap: İki oda, bir salon, bir mutfak
**
soru:Servet-i Fünun edebiyatı hangi edebi akımlardan etkilenmiştir?
cevap: Elektrik akımından
**
soru:Üremeyi açıklayınız.
cevap: Anne ve babanın gece yaptığı işe üreme denir.
**
soru:hücre nedir?
cevap: en küçük yapı birimidir. gözle görülmez. mikroskopla dikkatli bakmak lazım. eğer bizim baktığımızı görürseler kaçarlar.

**
soru:Türkiye'nin geçitlerini yazınız.
cevap: Altgeçit, Üst geçit, yaya geçidi
**
soru:Güneydoğu Anadolu bölgesinde petrol nerelerden çıkartılır?
cevap: Petrol, Raman ve Gazman'dan çıkartılır.
**
soru:Koşma nedir?
cevap:Yürümenin hızlı şekline koşma denir.
**
soru:Canlıların en küçüğüne ne ad verilir?
cevap:Bebek
**
soru:Kasabayı kim yönetir?
cevap: Şerif ve adamları
**
soru:what is your mother's telephone number?
cevap:annemin telefonunu veremem.
**
ilkokul 3. sınıf, sınıfa müfettiş gelmiştir.
soru: isa kimdir?
cevap: geçen sene bizim sınıftaydı, artık gelmiyo.
**
soru: yazara göre toplum içindeki davranişlarimiz nasil olmalidir? yazar nelere dikkat edilmesini öneriyor?
cevap: yazar diyor ki nerde nasil davranacağimizi bilmeliyiz. oturmasini kalkmasini bilmeliyiz. yırtık dondan cikar gibi her lafa atlamamaliyiz.
**
soru: where are you from?
cevap:i am from istanbulluyum
**
soru: Dört büyük kitabın adını yazınız.
cevap: 1- Ansiklopedi, 2- Sözlük, 3- Kolej Sınav Kitabı, 4- Kalın Roman Kitaplar
**
soru: İnsanları hayvanlardan ayıran temel özellikler nelerdir?
cevap: İnsanların hayvanlardan çok derdi olması.
**
soru: Asgari ücret nedir?
cevap: Askerlik şubesinde verilen ücrettir.
**
soru: Haçlı Seferleri nin çıkış nedeni nedir?
cevap: Hocam affedersiniz, poponun kışkırtmış olmasıdır.
**
soru: Avrupa da reform hareketini kim başlattı?
cevap: Riki Martin
**
soru: Ege Bölgesi neden girintili çıkıntılıdır?
cevap: Türkiye nin en kıvrak bölgesi olduğu için.
**
soru: Devletin kuruluş amacı nedir?
cevap: Devlet bazı insanların hususi büyük işlerini yapmak için kurulmuştur.
**
soru:Canlıların ortak özellikleri nelerdir?
cevap: Yol, su, camii, mezarlık.

**

Ileti icin Sn. Zeliha UYSAL ‘a tesekkurler..

**

*


ADSL Baglantisi Icin Telefon Aboneligi Sart Degil.. Rekabet Kurulu Yalin ADSL Kararini Acikladi..

ADSL BAGLANTISI ICIN TELEFON ABONELIGI SART DEGIL.

REKABET KURULU YALIN ADSL KARARINI ACIKLADI.

Kimden: Suat Şahin

Tarih: 04 Mayıs 2009 Pazartesi 10:16

Konu: ADSL baglantısı ıcın telefon abonesi olmanıza gerek yok

Kime:

Rekabet Kurulu Yalın ADSL Kararının Gerekçesini Yayınladı.

Rekabet Kurulu Yalın ADSL Kararının Gerekçesini Yayınladı

Yazar: Mehmet Taşnikli30-04-2009

http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=23820

5 farklı kullanıcının ADSL hattı bağlatmak için telefon hattı almak istemedikleri şeklindeki şikayeti değerlendiren Rekabet Kurumu, şubat ayında Türk Telekom'un yalın (çıplak) ADSL için fiyat tespit etmesi kararına varmıştı. Bu kararın gerekçesi yayınlandı.

Rekabet Kurumu 5 farklı kullanıcının başvurusu üzerine, şubat 2009'da Türk Telekom'dan ADSL almak isteyen kullanıcılarına telefon hattı dahil olmayan fiyat vermesi gerektiği şeklinde karar vermişti[1]. Yalın ya da çıplak ADSL olarak adlandırılan bu hizmet için gerekçeli karar ise bu ay yayınlandı.

Karar TTnet'in 3 ay içinde yalın ADSL için bir fiyat belirlemesini ve kullanıcılara bu fiyatı sunmasını gerektiriyor. Böylece kullanıcılar bundan sonra sabit hat kullanıcısı olmadan da ADSL abonesi olabilecekler.

Rekabet Kurumu, sektörün düzenleyici kurumu olan BTK'nın daha önce düzenleme yapmadığı bu konuyu, tüketici şikayetleri üzerine incelemiş, toptan genişbant internet erişim pazarında ADSL hizmeti almak için, sabit telefon hattı alınması zorlamasının uygun olmadığı kararına varmıştı. İşte bu kararın gerekçeleri şimdi yayınlandı.

Gerekçeli kararda, Adnan Akgül, Şaba Esen (Zonguldak), Mustafa Çakır, Savaş er ve İlyas Meral isimli kullanıcıların hepsinin, TTnet ya da diğer ISS firmalardan ADSL hizmeti satın almak isteyenlerin, önce Türk Telekom'dan sabit hat almak zorunda olmayı şikayet ettikleri belirtiliyor.

Bu şikayetler üzerine Rekabet Kurumu, hem Türk Telekom ve TTnet firmalarını, hem de pazarı inceledi ve Türk Telekom'un,TTnet'in % 99,96'sına ve Avea'nın % 81,1'ine sahip olduğunu belirledi.

TTnet'in hizmet alanları, mevcut telefonlar için kullanılan bakır teller üzerinden yüksek hızlı veri, ses ve görüntü iletişimi saglayan ADSL hizmeti, internete erişim için modem kullanılan dial up hizmeti, taşınabilir bilgisayar veya Wi-Fi uyumlu cep telefonu ile internete bağlanabilme olanağı yani Wi-Fi hizmeti, kurumsal hizmetler ve katma degerli hizmetler olmak üzere beş alanda tüketicilere hizmet sunduğunu tespit eden Rekabet Kurumu Türk Telekom ile TTnet'in ekonomik bir bütünlük olduğunu da not ediyor.

Rekabet Kurulu kararında tespit edilen bir nokta da;

Türkiye özelinde genişbant erişim hizmetleri incelendiginde büyük ağırlığın ADSL teknolojisinde oldugu, Kablo TV altyapısı üzerinden verilen hizmetlerin yalnızca %0,85 düzeyinde kaldığı görülmektedir. Bunun başlıca nedeni Kablo TV altyapısının yalnızca kalabalık yerleşim merkezlerinin belirli bölümünde mevcut olmasıdır. Rekabet Kurumunun incelemelerine göre, Türkiye’de 12 tanesi aktif aboneye sahip olmak üzere yetkilendirilmis 81 adet ISS bulunuyor. ISS’lerin internet erişimi hizmeti vermede kullandıkları üç model; servis sağlayıcının Türk Telekom’un paket ADSL hizmetini yeniden sattığı ve esas olarak bu tesebbüsün acentesi gibi çalıştıgı al-sat (yeniden satış) modeli, ikincisi telefon bağlantısına bağlı bir son kullanıcı ile ISS’nin arabağlantı noktası arasında bir taşıma kapasitesi sağlama hizmeti olarak nitelenen Veri Akıs Erisimi Modeli (VAE) ve üçüncüsü de alternatif operatörlerin iki alt model yoluyla Türk Telekom’un santrallerine kendi ADSL donanımlarını yerleştirebildikleri, Yerel Ağın Paylaşıma Açılması (YAPA) modeli.

Toptan Genişbant İnternet Erişim Hizmetleri

Rekabet Kurumu notlarında bu pazara ilişkin belirlemelerde YAPA'ya açılan santral sayısı % 3,95 olarak veriliyor ve ISS firmalarının bu yolla ulaşılabilecekleri abone sayısı % 7,7 olarak not ediliyor. Rekabet Kurumu'nun bu konuya dair notları şu şekilde :

Toptan genişbant internet erisim hizmetleri incelendiğinde, Türk Telekom tarafından sunulan ADSL hizmetinin büyük ölçüde yeniden satış yöntemiyle yapıldığı görülmektedir.

Mevcut koşullar dahilinde bu yöntemin alternatifi olarak VAE modeli ve YAPA modeli ifade edilmektedir. Ancak bu iki yöntemin de yaygınlaşmasının zaman alacağı düşünülmektedir. VAE modelinde ilk sözleşme Subat 2007’de imzalanmış olmakla birlikte, Netone tarafından VAE yöntemiyle ilk abonenin Mayıs 2007’de yapıldığı, ancak bu tarihten sonra yapılan toplam abone sayısının çok sınırlı düzeyde kaldığı (526) ve VAE modeliyle yapılan abone sayısının toplam ADSL satışları içindeki payının da ihmal edilebilecek düzeyde olduğu görülmektedir.

Ilgili ürün pazarında yer alıp almamasına yönelik tartışmanın asağıda yapıldıgı YAPA modeli açısından da geniş bir tüketici kesimine erişim kolay olamayacaktır.

Nitekim Nisan 2008 itibariyle, YAPA’ya açılan santral sayısının toplam santraller içinde %0,3, kırsal alanlar hariç tutulduğunda %3,95 olduğu, toplam PSTN abone sayısı açısından bakıldığında abonelerin %7,7sine YAPA yöntemiyle ulaşılabileceği anlaşılmaktadır.

Ilgili pazar açısından değerlendirildiginde ise YAPA yönteminin, diğer yöntemlere göre yüksek oranlarda yatırım gerektirmesi, yapılacak yatırımın batık maliyet oluşturacak olması, dolayısıyla kritik ölçekte abone sayısının gerekliliği ve yöntem vasıtasıyla diğer erişim yöntemlerinden sağlanabilen perakende hizmetler bakımından fonksiyonel farklılıklar arz etmesi sebepleriyle diger yöntemlerden farklı bir ürün pazarı oluşturduğu tespit edilmiştir.

Bundan sonraki dönemde YAPA modelinin hayata geçmesiyle beraber Türkiye’deki pazar yapısının ve rekabet kosullarının nasıl etkilenecegini bugünden söylemek kolay olmasa da Avrupa Birliği’nde yaşanan süreç bir örnek teşkil edebilir. AB’de telekomünikasyon sektöründe 1984’de Ingiltere’de BT’nin özelleştirilmesiyle başlayan liberalizasyon dönemi yerel şebekenin 2000 yılında erişime açılmasıyla son halini almıştır. Yine de bu dönüşüm pazar yapısında ani ve büyük degişimlere yol açmamış, yerleşik firmaların hakimiyetlerini korumaları mümkün olmuştur.

Halihazırda büyük ağırlıkla uygulanan yeniden satış yöntemiyle VAE hizmetinin aynı ürün pazarında yer almaları konusunda yapılan değerlendirmede öne çıkan nokta VAE yoluyla erişim sözleşmesi imzalayan yedi adet işletmeci olması, bunlardan yalnızca ikisinin çok sınırlı düzeyde faaliyet göstermesi ve bu modelin yaygınlaşması için önemli bir yatırım yapılması gerekliliğidir.

Bu durum iki hizmetin ayrı pazarlar olarak değerlendirilebileceğine işaret etse de, VAE modelinin sınırlı kalması ve her iki toptan hizmetin yalnızca Türk Telekom tarafından verilmesi sebepleriyle, AB Komisyonu’nun tavsiyelerine paralel olarak bu hizmetler aynı ürün pazarında kabul edilmiş ve ürün pazarı YAPA yöntemini içermeyecek sekilde “toptan genisbant internet erisim hizmetleri pazarı” olarak tanımlanmıştır.

[1] Rekabet Kurumu, Türk Telekom’un Yalın ADSL (Naked ADSL) Sunmasına Karar Verdi

[2] Rekabet Kurumu Yalın ADSL Gerekçeli Kararı Rekabet Kurumu, Türk Telekom’un Yalın ADSL (Naked ADSL) Sunmasına Karar Verdi

Yazar: Serdar Güçlü 23-02-2009

http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=23215

Rekabet Kurumu, ADSL konusunda uzun süredir devam eden tartışmalara bir nokta koydu. Bir tüketici grubunun şikayeti üzerine başlatılan inceleme sonucunda, Türk Telekom’a sabit telefonla sunulan ADSL yanı sıra “yalın ADSL” de sunması ve tarifelerini BTK’ya sunması için 3 ay süresi olduğu bildirildi.

Tüketicilerin, çeşitli illerdeki mahkemelerde aldıkları telefon hattı ve ADSL ayrı satılmalıdır kararları işe yaramayınca, Rekabet Kurumu’na başvuruldu ve yapılan inceleme sonucunda Kurum, yurtdışında “naked ADSL” olarak tanımlanan çıplak ya da yalın ADSL konusunda Türk Telekom’un da hizmet vermesi gerektiğine karar verdi. Rekabet Kurumu'nun, telekomünikasyon alanında tüketicileri BTK'dan daha fazla düşündüğüne ve harekete geçtiğine işaret eden karar, kurumun sayfalarında şu şekilde yer aldı :

Türk Telekomünikasyon A.Ş. 18.02.2009, (09-07/127-38) Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından ADSL bağlantısı için sabit telefon hattı olmasının zorunlu tutulmasının 4054 sayılı Kanun’a aykırı olduğu iddiası üzerine yapılan inceleme sonucunda:

Dosya konusu iddialar ile ilgili olarak Türk Telekomünikasyon A.Ş. hakkında 4054 sayılı Kanun uyarınca soruşturma açılmasına gerek olmadığına,

a) Bununla birlikte, aynı Kanun’un 9.maddesi uyarınca adı geçen teşebbüs tarafından yalın ADSL uygulamasının başlatılması ve bu suretle şikayet konusu uygulamaya son verilmesini teminen üç ay içerisinde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na gerekli başvurunun yapılarak Rekabet Kurumuna tevsik edilmesi hususlarında Türk Telekomünikasyon A.Ş.’ye ve

b) İşbu karar hakkında bilgilendirilmek üzere Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na görüş yazısı gönderilmesi için Başkanlığa yetki verilmesine karar verilmiştir.

Hatırlayacaksınız, 2 yıl bir ADSL kullanıcısının Kocaeli Tüketici Hakem Heyetine [1] yaptığı başvuru sonucunda, ADSL'in telefondan ayrı satılması yönünde karar çıkmıştı.

Neler olacak?

Rekabet Kurumu kararı henüz gönderilmedi. Bu nedenle BTK Başkanı Tayfun Acarer, karar geldikten sonra Türk Telekom yetkilileri ile görüşeceklerini belirtti.

Norveç, İsveç, Hollanda, İtalya gibi ülkelerde halen çıplak ADSL sunulan bir hizmet. Bunlardan Fransa ile ilgili haber de daha önce turk.internet.com sayfalarında yer almış [2].

Rekabet Kurumu kurumsal iletişim bölümü ise, turk.internet.com'a yazılı gönderdiği açıklamada şunlar not ediliyor :

Görüşmeye konu karar uyarınca, Türk Telekomünikasyon A.Ş. halen uygulanmakta olan sabit telefon ile bağlanan sistemi internete bağlanmak için tek seçenek olarak sunamayacak. Bunun yanında yalın ADSL uygulamasını da başlatacak.

Türk Telekomünikasyon A.Ş. bu sistemin kurulumu için gerekecek maliyet bunun tüketiciye yansımasının ne olacağı gibi konularda gerekli çalışmaları yapacak. Ortaya çıkan sonuç ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na başvuracak olan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin bu süreci üç ayda tamamlaması gerekiyor.

Kamuoyuna Kurumun Web sayfasına konularak duyurulan karar “kısa karar” olup bu kararın neden alındığı ve ne gibi sonuçlar hedeflendiğine ilişkin ayrıntılar gerekçeli karar ile birlikte yayınlanabilecektir. Kamuoyu, gerekçeli karar aşamasında da Rekabet Kurumunun Web sayfası aracılığıyla bilgilendirilecektir.

Şimdi ne olacak derseniz? Normal şartlar altında Türk Telekom'un 3 ay içinde bir tarife düzenlemesi ve bununla BTK'ya gitmesi gerekiyor. Çünkü Rekabet Kurumu BTK'ya "uygulamanın neden başlatılması gerektiği" şeklinde bir görüş yazmaya hazırlanıyor.

Ondan sonrasında da, tüketiciler telefon hattını kullanmadan da ADSL alabilecek hale gelecekler.

Ama bu normal şartlar altında dedik; ismini vermek istemeyen bir BTK yetkilisi Türk Telekom'un Rekabet Kurumu kararını mahkemeye taşıyabileceğine işaret ediyor. Çünkü Türk Telekom ADSl hatlarının çıplak satılması durumunda bir gelir kaybına uğrayabilecek.

Türkiye'de 5,5 milyon civarı ADSL abonesi bulunuyor. Bunların büyük çoğunluğu da TTnet abonesi. İnternet Servis Sağlayıcı (ISS) firmalar, telefon hattı ile ADSL'in birlikte satılmasının kendilerinin ADSL satışını zorlayıcı bir durum olduğunu belirtiyorlar.

[1] ADSL için Telefon Şart Değil

KIBRITCI KIZ..

KIBRITCI KIZ..

Kimden: Bilal Koldas

Tarih: 10 Mayıs 2009 Pazar 03:03

Konu: (hukukculardernegi) KIBRITCI KIZ

KIBRITCI KIZ..

7 yaşındaki kızım ve 2 yaşındaki oğlum neredeyse ekranın içine girecekler. İki saattir fare kaçıyor kedi ise peşinden helak oluyor. Bizimkiler öylesine kaptırmışlar ki kendilerini başından ayırmak mümkün değil bilgisayarın.

William Hanna ve joseph Barbera'nın 70 yıl önce yarattıkları karakterler, yaratıcılarını da toprağa verdikleri halde kısır döngü hız kesmeden devam edip duruyor. Kim bilir daha kaç nesil bu kovalamacayla çocuklukluklarının en güzel çağlarını geçirecek.

Bizim de çocukluğumuzu süsleyen William 2001 yılında 90 yaşında, Joseph ise 2006'da 95 yaşında ölüp toprağa karışmışlar. İçimden rahmet okumak geliyor milyarlarca gülücük adına. Ama birden Hz. Nuh'u hatırlıyorum. Sonra İbrahim'i. Daha sonra Rabbime havale ediyorum ikisini de. "Rabbim bildiği gibi yapsın" diyorum içimden. Nihayetinde O, her iyiliğin ve kötülüğün karşılğını veren, işiten ve bilendir.

- Kızım yeter artık. Biraz da kitap oku diyerek laptopu çekiyorum önüme. Artık kitabımız da bilgisayar, hocamız da, hacımız da. Eğlencemiz, meleğimiz, şeytanımız, sağ kolumuz, gözümüzün bebeği, ayrılmaya kıyamadığımız sevgilimiz, her şeyimiz...

"Acaba hangi kitabı açsam?" diye düşünürken birden aklıma kibritçi kız geliveriyor.

Karar kılıyorum kibritçi kızda. Hey gidi kibritçi kız! Neler yaşamıştık sen son nefesini verene kadar. Seninle ilk kez ne zaman tanımıştım hatırlamıyorum. Ancak seni tanıdığım zaman bana hiç de yabancı gelmemiştin halbuki. Soğuğun ne demek olduğunu, lastik ayakkabımın içinde donmaya yüz tutan ayak parmaklarımdan biliyordum. Senin de elbisen inceydi, üzerinde kalın paltolar yoktu benim de. Annen, yırtılan elbiselerine yama yapmıştı hatırlarsan, benim annem de benim giysilerimi yamalardı. Ne yalan söyleyeyim bazen utanırdım yamalı elbiseyle gezmekten. Senin de baban yoktu benim de. Sen, para kazanıp eve üçbeş kuruş götürmek için kibrit satmak zorundaydın. Yoksa evde annen ve kardeşin aç kalacaktı. Dört gözle bekliyorlardı yolunu. Çok şükür benim, seninki kadar ağır bir yüküm yoktu. Para kazanmasam hiç kimse açlıktan ölmeyecekti. Ancak ben de çalışmak zorundaydım. Sen kibrit satardın ben de simit. Bazen okuldan dönünce, eski bir kemer çakılı, tahta zeytin kasasından bozma boya sandığımı sırtlayıp dolaşırdım kahve kahve. Elimde terlikler girerdim kapıdan içeri. Masalarda pinekleyen ya da "al papazı ver kızı" diyerek kâğıt savaşları yapan zaman katillerine elimdeki terlikleri uzatarak "boyayayım mı abi?" diye sorar bir yandan da duman bulutları arasında ısınmaya çalışırdım. İnşallah insaflı bir garsona denk gelirim de daha girer girmez kovulmam kahveden diye dua ederdim. Poyrazdan ellerimin üzeri kösele gibi olur minik minik kanardı. Ertesi gün boya kalıntılı ellerle çıkardım öğretmenimin karşısına.

Aradan geçen uzun yıllar boyunca belki birkaç defa rastlamıştım sana. Ancak bugün seni kızımla tanıştırma zamanıydı işte. Seni mutlaka kızım da sevecekti okuyunca.

- Hadi bakalım kızım. Benim çok sevdiğim bu hikayeyi oku sonra da bana anlat. dedim.

Beyaz Nur'um hikayeyi sesli sesli okurken, birden bazı şeyleri anlamadığını hissettim. Hemen araya girip okuduğu şeyleri izah etmeye çalıştım. Allah'tan kibriti görmüştü birkaç defa. Kibritçi kızın neden diğer çocuklar gibi kar topu oynamayıp da kibrit sattığına şaşırmıştı.

Halbuki herkesin babası vardı ve babalar çocuklarına istemedikleri kadar ekmek, elma, portakal, muz, çikolata ve dahi canları ne çekerse alırlardı. Hem parmakların soğuktan sızlaması nasıl birşeydi? Evet üşümenin ne olduğunu biliyordu ama donmak da neydi? "Yama"ne manaya geliyordu? Neden insanlar delinmiş elbiselere başka kumaş dikiyorlardı ki? Bir elbise delindiği zaman ya atılır ya da parçalanarak temizlik bezi yapılırdı.

Sonra kibritçi kız bir kibrit çakmıştı ısınmak için. Derken kendini bir hayale kaptırmıştı. Odun yanan bir odadaydı, şamdanlar yanıyordu ve odanın içi gündüz gibiydi. İyi de odada nasıl odun yanardı? Neden yakmışlardı odunu? Kalorifer yok muydu? Şamdan'ın ne manaya geldiğini öğrendik ama odada neden lamba değil de mum yanıyordu?

Kibritçi kız bir başka kibriti çaktığında bir yıldız kaymış, gökyüzünde bir yay çizerek uzaklaşmış ve sonra sönmüştü. Sahi yıldız nasıl kayardı? Bu yaz köye gittiğimiz zaman yıldızları seyretme fırsatı bulmuştuk ama kayan bir yıldıza rastlamamıştık hiç. Nasıl izah edebilirdim ki yıldızın kaymasını? Elimi havaya kaldırıp "bak şööyle" diyerek bir hareket yaptım. Bilmem anlayabildi mi?

İşte bugün ben anladım ki bizler çocuklarımızla aynı zemine basıyoruz ancak farklı dünyalarda yaşıyoruz.

Ben, ilk defa cep telefonunu yaklaşık on iki yıl önce görmüştüm. On iki yıl bir yetişkin için çok uzun bir süre sayılmayabilir ancak benim ilk defa cep telefonu gördüğüm tarihte doğan bir çocuk bugün tam on iki yaşında. Halbuki babam rahmetli daha ben doğmadan evvel telefona yazılmış ve yirmi yıl sonra evimize bağlanan telefonu görmeye ömrü vefa etmemişti.

Hiç farkında değiliz ama bizim dünya algımızla çocukların dünya algısı arasında fersah fersah uzaklık var. Biz, hayatımız boyunca yaşadıklarımızı ve bizim bildiklerimizi, çocuklarımızın da bildiğini zannediyoruz. Aynı şekilde onların kafasındaki dünyayı tanımadan çocuklarımızı tanıdığımızı iddia ediyoruz.

Artık kibritçi kız çok yabancı çocuklarımıza. Ömer Seyfettin'in "kaşağı"sı ne anlam ifade edebilir ki? Haksızlığa uğrayan Hasan'ın duyguları ve kardeşinin pişmanlıkları, bir kapı bulup da girer mi acaba çocuklarımızın kalbine? Yoksa onlar Winx Club kızlarından biri olup Selena'nın gizemli dünyasında yolculuğa çıkmayı mı tercih ederler?.. Sorular, sorular, sorular...

Aradan geçen yıllar sonra sana teşekkür etmek istiyorum kibritçi kız. Çünkü senin sayende bugün, çocuklarımla ve başka çocuklarla tanışmaya karar verdim. Çünkü çocuklarımız, biz onları tanıdığımız kadar bizimdir. Bir elmas ustası, ortaya mükemmel bir elmas koymak isterse, öncelikle elindeki şekilsiz taşın zayıf noktasını bilmek zorundadır. Aksi halde ters taraftan vuracağı bir darbe, taşın dağılıp gitmesine sebep olur. Çocuklar da böyledir işte...

Av. Bilal Koldaş

..

.


MEKSIKA (DOMUZ) GRIBI’NDE OZONTERAPI..

MEKSIKA (DOMUZ) GRIBI’NDE OZONTERAPI

Dr. Murat BAŞ

GRIP SALGININDAN KORUNMADA OZONTERAPI

Grip, "influenza A,B ve C " virüsünün solunum yoluyla insan vücuduna girmesiyle oluşan ve özellikle kış mevsiminde salgınlara yol açan bir enfeksiyon hastalığıdır.

Yüksek ateş, yaygın kas ağrıları ve kırgınlık ile seyreden ancak özellikle ileri yaştakilerde, çocuklarda, kronik hastalığı olanlarda ve bağışıklık sistemi baskılanan kişilerde ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlar doğurabilir.

Grip virusunun dış yüzeyindeki antijenik yapıların özellikle A tipinin sık sık, büyük veya küçük boyutlu değişimi yüzyıllardır bulaşarak yayılmalara yol açar. Antijenik değişim, düşük düzeyde farklılık içerirse o toplumla sınırlı salgınlara yol açarken,büyük boyuttaki antijenik değişim tüm dünyaya yayılacak pandemi adı verilen salgınlara yol açabilir.

1918 de pandemi yaparak milyonlarca kişinin ölmesine yol açan bu virus antijenik yapısında oluşan mutasyonlarla şimdi de Meksikadan DOMUZ GRİBİ olarak yayılmaya başladı.

Gripal enfeksiyonda tedavi ,yatak istirahatının yanı sıra, gerektiği durumlarda yakınmaları hafifletmeye yönelik tedaviler, vitaminler uygulanmaktadır. Kullanılan ilaçlar hastalığı tedavi etmek amacıyla değil; hastanın yakınmalarını düzeltip onu rahatlatmak amacıyladır.

Doğrudan grip virüsüne karşı etkili bazı ilaçlar da vardır. Ancak, yarar-zarar hesabı yapıldığında bunların her grip geçiren kişiye uygulanması yerine, gribe bağlı komplikasyonların görülme ihtimali fazla olan risk grubu hastalara verilmesi daha doğrudur. Çünkü antiviral olarak adlandırılan ilaçlar ancak erken safhada uygulandığında etkili fakat ciddi yan etkileri mevcut ve viruslar zamanla direnç geliştirebiliyor ve oldukça pahalı ilaçlardır.

AŞILAR;

Grip aşısı, her yıl Sonbahar aylarında piyasaya çıkmakta ve formülü her yıl yenilenmektedir. Aşı bir önceki yıl en çok salgın yapan üç virus suşunu içerir.

Şu anda etkilemesinden korktuğumuz virusun ne aşısı oluşturuldu ne de aşılanarak koruyuculuğu gelişsin diye bekleyecek zamanımız var.

OZON TEDAVİSİ

Ozon tedavisi, virus enfeksiyonu sırasında doğrudan antiviral etki için yada bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden koruyucu amaçla uygulanır.

Ozon tüm virusları tahrip edebilir. Ancak her virusun yapısından kaynaklanan farktan dolayı ozona hassasiyetleri farklı farklıdır. Özellikle dış kısmında zarf denilen lipit tabakası olanlar daha hassastır.

İnfluenza virusuda zarf yapısına sahip olduğundan ozona en hassas virus grubundandır. Zarf yapısındaki, vücudumuza tutunmayı sağlayan çıkıntıların (Hemaglutinin , Neuraminidase) harap olması onun hastalık yapıcı etkisini yok eder.

Ozon, hem virusun kendisine direkt etki ile, hem de vücutta virusu harap edecek bileşikler oluşturarak virus sayısını azaltır veya yok edebilir.

Farklı ozon uygulama yöntemleri ile kişide İmmün (bağışıklık) sistemini aktive ederek , bağışıklık sistemi hücrelerinden sitokin salınımını arttırır. Citokin virus yapısını bozarak dolaşan kanda virus sayısını önemli ölçüde azaltır. Ayrıca virus çoğalmasını önleyen, gripte olduğu gibi birçok viral hastalıklarda, bazı kanser türlerinde de kullanılan interferonu ozon vücutta %400-900 kez arttırabilir.

Gripal enfeksiyon geçirmesi riskli olabilecek çocuklara, kronik hastalığı olan erişkinlere ve yaşlılara yılda 1-2 kez ozonterapi kürü uygulanabilir.

Enfeksiyon başlar başlamaz güçlü antivirütik etkiye sahip ve herhangi bir yan etkisi olmayan ozonlu kremler burun mukozasına sürülebilir. Ozonlu kremin evde uzun süre saklanabilme özelliğinden dolayı her an ulaşılabilme özelliği ile enfeksiyon başlangıcından geç kalınmadan kullanılabilir. Virusun tahrip olması ile sistemik etki oluşturmadan veya daha az etkisi ile grip çok daha hafif seyirli geçecektir.

Bu günlerde yayılmakta olan domuz gribinin korkulan yanı zatüre gibi hastalıklara zemin hazırlaması ve yaşlılarda, çocuklarda ve başka hastalığı olanlarda ölümcül olmasıdır. Ozon tedavisi gribin etkilerini hafifletirken aynı zamanda gribin etkisiyle gelişebilecek zatüre gibi enfeksiyonları engellemesidir.

SONUÇ OLARAK;

§ DOMUZ GRİBİNDE TEDAVİDEN ÇOK, KORUNMAYA YÖNELİK ÖNLEMLER ARTTIRILMALIDIR.

§ OZON TEDAVİSİ MEVCUT TEDAVİLERE MUTLAKA EKLENMELİDİR.

§ OZON TEDAVİSİ HEM BAĞIŞIKLAMA SAĞLAR, HEMDE YAN ETKİSİ MEVCUT DEĞİLDİR.

Dr. Murat BAŞ

TIBBİ OZON DERNEĞİ BAŞKANI

TIBBİ OZON DERNEĞİ

www.ozonterapi.org.tr

0 224 2330888 – 0 533 4736466

...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

NEDEN HASTA OLMUYORUZ?

From: h. yildiz

Subject: Neden Hasta Olmuyoruz?..

Date: Sat, 9 May 2009 10:26:55 +0000

NEDEN HASTA OLMUYORUZ??

“Hasta olduğumuz zaman neden hasta olduğumuza şaşarız.
Halbuki şaşılacak şey hasta olmamız değil, nasıl olup da sıhhatli olduğumuzdur.”

Sıhhatli halimiz bunun en güzel misâlidir. Zira vücudumuz her gün milyonlarca hastalık mikrobunun hücumuna maruzdur. Buna rağmen hastalanmayız. Yediğimiz gıdalar vasıtasıyla olsun, teneffüs ettiğimiz havayla olsun, veyahut da derimizdeki çatlakların, kesiklerin arasından olsun durmadan vücudumuza sayısız mikroplar girer.

Buna rağmen hastalanmayız.

Burada akla derhal bir soru gelmektedir: Nasıl oluyor da bu kadar mikrop arasında sıhhatli kalabiliyoruz? Bizi hastalıklara karşı koruyan nedir?

Özellikle son 70-80 sene içinde yapılan araştırmalar neticesi ilim adamları bu sorunun cevabını vermiş bulunmaktadırlar.

Bilginlerin vardıkları netice şudur: Vücudumuz mikroplara karşı kademe kademe savunma araçları ile mücehhez kılınmıştır.

Mikroplu bir toz tanesinin gözümüze kaçtığını farzedelim.

Göz, giren bu mikroba karşı hazırlıklıdır. Evvelâ gözümüzün üst tarafından alt tarafına daimî bir yaş yağmuru vardır.

Bu maddenin mikrop öldürme hassası o kadar kuvvetlidir ki, iki litre su içinde eritilecek bir damla gözyaşı, milyarlarca mikrobu öldürebilir.

Tükürüğümüzde ve vücudumuz tarafından imâl edilen diğer koruyucu maddelerde de, bu şekilde mikrop öldürücü kimyevî maddeler bulunmaktadır. Hattâ bütün vücudumuzu kaplayan deride bile, mikropları öldürme hassası vardır. Meselâ dizanteri mikrobu ile dolu bir damla sıvı, bir cam parçası üzerine konulsa saatlerce yaşar, fakat temiz bir elin avuç derisi üzerine konacak bu mikroplar, 20 dakika içinde ölür. Burnumuzdan giren mikroplar, evvelâ burnumuzun içindeki kıllara takılırlar. Sonra burun içindeki boruların iç yanakları ıslak ve yapışkan bir madde ile kaplıdır. Bu madde, mikropları yakalar. Mikroplar fazla olur da burnu kaşındırırsa, buna karşı vücut aksırma ile karşı koyar. Aksırma ile mikroplar dışarı atılmış olur. Bu da olmazsa burnumuz akmaya başlar. Mikroplar bu yolla da dışarı atılırlar. Buruna giren mikropların bütün bu engelleri aşarak ciğerlere girdiğini düşünelim. Vücut buna karşı da müdafaasız değildir. Zira ciğerlerin kalın, ince bütün borularının içi tıpkı burun gibi yapışkan bir sıvı ile kaplıdır. Bu sıvılara yapışan mikroplar da öksürük yoluyla dışarı çıkarılır. Bazı mikropların derimizde kesiklerden, çatlaklardan ve yahut da burnun içindeki yapışkan maddelerden kurtularak vücudun içine sızdıklarını farzedelim. Bu yolla vücudumuza giren mikroplar, ilk anda yani 20 dakika sonra, iki misli çoğalırlar. İkinci 20 dakika sonunda 4 misli artarlar. Ve bu artış, böylece gittikçe çoğalmaya devam eder. Bu duruma karşı vücut hareketsiz kalsaydı, bir-iki saat içinde mikroplar milyonları bulurdu. Hattâ bir günde milyarları, trilyonları aşardı. Bunun bir sonucu olarak da hastalık başlardı. Fakat iş bu safhaya girmeden önce, vücut tedbirler almaya koyulur. İlk tedbir, vücutta ateşin yükselmesidir. Vücuda mikrop girdiğini hisseden bünye derhal birtakım kimyevî maddeler çıkarmaya başlarlar. Bu maddeler bütün istikametlere yayılır. Bilindiği üzere kan bir kısmı beyaz, bir kısmı kırmızı, milyarlarca yuvarlakçıkların bir araya gelmesiyle teşekkül eder. Bu yuvarlakçıklar gözle değil ancak mikroskopla görülebilir. İşte mikropların vücuda girmesi üzerine bünyenin çıkardığı kimyevî maddeler, bu alyuvarların dış zarlarının gevşemesine sebep olur. Gevşeyen bu zarlardan, alyuvarların içindeki su dışarıya çıkar. Bu suya plâzma adı verilir. Alyuvarların suları böylece dışarı çıkadursun, bünye bir yandan da lökosit adı verilen akyuvarlarla mikrop öldüren diğer bazı maddeleri de harekete geçirir. Vücudun savunma tedbirleri içinde en enteresan ve te’sirli olanı, bu lökositlerdir. İşte bu lökositler, mıknatısla çekilmişçesine hızla giderek mikroplara yapışırlar ve onları yemeye başlarlar. Yukarıda alyuvarların içindeki plâzma denen suların dışarıya sızdıklarını söylemiştik. Bu plâzmanın içinde fibrinojen denen bir madde vardır. Bu maddenin özelliği, derhal pıhtılaşmasıdır. Akyuvarlar mikropları imha ederken, bu fibrinojen de ciltteki kesikliğin etrafında pıhtılaşarak mikropların muayyen bir yerden öteye gidememelerine sebep olur. Bu takdirde mikrop giren yer şişer, kızarır ve cerahat toplar. Böylece mikroplarla vücudun diğer kısımlarının ilgisi kesilmiş ve araya âdeta bir duvar örülmüş olur.

Lökositlerin mücadelesi başarı ile sonuçlanmazsa vücut bu sefer dev lökositleri seferber eder. Bu dev lökositler, hem mikropları, hem de bazen onlarla boğuşan lökositleri yerler.

Bir lökositin veya dev lökositin yediği mikrop, her zaman ölmez. Lökositin içinde canlı olarak durur. Bu gibi mikroplar vücut için çok tehlikelidir. Zira bu gibi mikroplar bir sığınağa saklanmış gibidirler.
Vücudun çıkardığı öldürücü maddeler artık bunlara te’sir etmez. Ancak vücudun buna karşı da bir mücadele vasıtası vardır. Bu mücadele vasıtası da lenf damarlarıdır. Lenf damarları vücuttaki et dokularının âdeta kanalizasyon borularıdır. Küçük lökositler olsun, dev lökositler olsun, mikroplar olsun bu lenf damarlarına girerek lenf suyu vasıtasiyle en yakın lenf guddelerine sürüklenirler.
Bu lenf guddeleri vücudun stratejik yerlerinde bulunur. Lenf guddeleri mikroplar için süzgeç vazifesini görürler. Lenf suyu bir guddeden diğerine geçmek suretiyle, bütün mikropları temizler ve en sonunda boyun guddelerine gelir. Oradan da kana karışır. İşte bu safhada mikropların hemen hepsi temizlenmiştir. Boyun guddeleri mikroplar için dışarı çıkış kapılarının en sonuncusudur.
Mikropların bütün bu engelleri aşarak vücuda girdiklerini kabûl edelim. Vücut elleri bağlı seyirci mi kalacaktır? Hayır. Bu şekilde vücuda giren mikroplar bu sefer de kemiklerimizin içindeki iliklerimizin, karaciğerimizin, dalağımızın ve diğer bazı daha küçük organlarımızın müdafaa hattı ile karşılaşırlar. Bütün bu organlar da, mikropların temizlenmesinde süzgeç vazifesi görürler. Burada akla bir soru gelmektedir: “Lökositler nasıl oluyor da, sadece mikroplara hücum ediyorlar? Nasıl oluyor da vücudumuzdaki diğer hücrelere saldırmıyorlar?”
Vücutta antikor adı verilen birtakım maddeler vardır. Bu maddeler kana karışan mikroplara yapışır. İşte küçük lökositlerle dev lökositler, antikorların bu şekilde damgaladıkları mikropları kolaylıkla keşfederek üstlerine saldırırlar.

Bir hastalıktan iyileşmek için antikorların vücutta bol miktarda olmaları icap eder. Meselâ çiçek hastalığına hiç yakalanmamış bir insan da çiçek mikropları ile mücadele edebilecek antikor bulunmaz.
Vücuda bir çiçek mikrobu girdiği anda, bünyedeki antikor fabrikası derhal faaliyete geçerek bu mikrobu alt edecek antikorları süratle yapmaya başlar. Bu arada çiçek mikrobu da gittikçe çoğalır ve vücut hasta düşer. Fakat hastalık ilerlerken, antikorlar da sayısız denecek derecede artarlar. Bu artan antikorlar giderek çiçek mikroplarının üzerlerine yapışır ve lökositlerin kendilerini tanımalarını kolaylaştırır. Göğsümüze taktığımız rozetler nasıl bize aynı müesseseye mensup olduğumuzu kolaylıkla anlatıyorlarsa, antikorlar da aynen bu vazifeyi görürler.

Birçok hastalıklara ikinci defa yakalanmayışımızın sebebi, o hastalıklara karşı vücutta antikorların teşekkül etmiş olmasıdır. Zira bir hastalığa yakalanan vücut derhal o hastalığın mikropları ile mücadele edecek antikorları imal etmesini sür’atle öğrenir. Sonradan giren aynı mikroba karşı vücut artık hazırlıklıdır.

Doç. Dr. Sefa Saygılı


2 Mayıs 2009 Cumartesi

METIN HALIYLE SON YURDUM INSANLARI (Itiraflar) – 2

METIN HALIYLE SON YURDUM INSANLARI (Itiraflar) – 2


Yaramazligin tavan yaptigi noktada dort yasindaki azman yegenim oda cezasi aliyor... Buyuk bir ofkeyle odasina gidiyor. Uzunca bir zaman sesi cikmiyor, uyudugunu dusunup sohbete dalmisken sesleniyor:

''Gardiyaaannn, sutumun saati geldi. Sicak olsun, kakao da koy icineee... ''

Hastanenin "Tibbi Atik" bolumunde gorevli; turuncu tulumlu, sirtinda kocaman TIBBI ATIK yazan ve oldukca cirkin olan yasli adama asansor beklerken:

"Ayyy tipe bak valla tam bir tibbi atik." diyerek laf atan yapay zekali kisi benim ablam olur. Bunun uzerine ablamin sisman oldugunu gorup;

"Yuk asansoru obur tarafta, burada bosuna bekleme." diyerek cevap veren eli opulesice kisilik ise tibbi atiktir.

Yeni dogmus ogluma, israrla babasinin demode ismini koymaya calisan kocami vazgecirmek icin, o ismin eski sevgilimin adi oldugunu soyledim.

Sonuc; Artik babasindan bile bahsetmiyoruz.

İsyerinde kupe takan erkek arkadasimiza babasindan yorum:

"Bir zamanlar nur topu gibi oglum vardi; nuru gitti, topu kaldi!"

4 yasindaki prensese tehlike atlatildiktan sonra oyuncagin arkasindan cikardigi minik pili niye yuttugunu soruyoruz.

"Cok yoruldum, beni calistirsin diye yuttum." diyor.

Nasil yani ya?

Kocam kadar cirkin ve kaba bir odundan; oglum kadar yakisikli, hassas ve muhtesem bir cocuk dogurduguma gore cok iyi bir marangozum.

Ailece amcamlara bayram ziyaretine gittik. Konu yastan acildi. Yengem de gecen hafta kirk yasini doldurdugunu soyledi. Amcamin beni krize sokan bomba onerisini aynen aktariyorum:

"Hanim, seni bozdursak da iki yirmilik yapsak nasil olur?"

Sabah okula gelip bilgisayarin basina oturdugumda Youtube'un kapatildigini ogreniyorum. O sirada iceri elinde cayla caycimiz Serife Hanim giriyor. Acimi onunla paylasmak istiyor ve

"Serife Hanim, duydun mu; youtube da kapatilmis." diyorum.

Serife Hanim bu olaya hic sasirmadigini belirten yorumunu ortaya atiyor hemen.

"Bu okulda ne duzgun gidiyor ki zaten? Tuvaletin supurgesini de almislar!"

...

Gecenin ucunde odamin penceresinden olumune sarkip sigara icerken, yan pencereden ani bir sekilde kafasini uzatip "Yakaladim! Ha ha ha!" diye bagirip az daha dusmeme sebep olan kadin, benim oz annemdir.

Aile dostlarimizla beraber gittigimiz sinemada, verilen 15 dakikalik arada kalabaliga yakalanmamak ve sigarasini icmek icin hizlica karisinin elini tutarak disari cikan, arkasini dondugunde elini tutugu kisinin karisi degil de baska bir kadin oldugunu gorunce "Eyvah sictik." diyen, bu lafa karsilik elini tuttugu kadindan "Dur daha sicmadik kocam gelsin beraber sicariz." cevabini alan benim sevgili ortagimdir. Savunmasi da hazir beyfendinin "E karanlikti ama..!"

...

Doktorunun "Kac yasindasin?" sorusuna "Sizce kac gosteriyorum? " diye cevap veren baska hasta var mi?

Kocama ''Kocacigim, diyelim ki doktorsun ve diyelim ki estetikcisin, neremi kesip duzeltmek istersin?'' diye sordum. ''Dilini.'' dedi. Uc gundur susuyorum; ne olur, ne olmaz...

Aile dostumuz olan, oldukca sisman ve iri yari bir ciftin dugunundeyiz. Babam altinlari takarken mutluluk dilemeyi ihmal etmiyor:

''Allah bir yastikta kocatsin Umit'cigim. Tabii sigarsaniz!'' Babam haric ailecek utandik.

Geceleri cok sicak oldugundan uyuyamiyorum. Ben de buna kendimce bir cozum buldum. Kuafor salonlarinda saca su sikilan sprey siselerinden aldim ve gece sicaktan bunalinca yukardan puskurtuyorum, sanki yagmur yagiyormus gibi oluyor ve bayagi bir serinliyorum. Elime ayagima da puskurtunce onun serinliginde biraz uyuyabiliyorum ama yanimda yatan sevgili kocam ertesi gun bu durumdan rahatsiz oldugunu soyle ifade ederek beni gulme krizlerine soktu:

"Lutfen gece o suyu sadece kendine puskurt, yoksa kendimi manavdaki sebzeler gibi hissediyorum. "

Arkadasimin tavsiyesi uzerine, kosu yaparken cok terlemek icin gobegime naylon posetlerinden sardim. Ucuz ya, fikir mantikli geldi denedim. Keske yazilari olan poseti tercih etmeseydim. Cok terleyince posetin yazilari bana gecmis. Artik gobegim kendisini tercih edenlere tesekkur ediyor ve yine bekliyor...

Babami namaz kilmis, dua ederken gorunce "Benim icin de dua et" deyiveriyorum ve babamin cevabiyla dumur oluyorum.

"Kendisi nerede derse ne diyeyim?"

Hoca ile birlikte doktor adaylari sabah viziti geziyorken birden, telefonun sesini kapatmayi unutan bir ogrencinin telefonu Emre Aydin sarkisiyla calmaya basladi.

''Adam olmaz dedin senden...''

Hocanin merakla beklenen tepkisi gecikmedi:

''Baban ariyor galiba. Soyle, hakli cikti.''

5 yasindaki yegenime babasi soruyor: "Buyuyunce ne olacaksin kizim?"

"Asena olacagim babacim; sen ne olacaksin?"

Babasi gayet sakin cevap veriyor:

"Katil" İkisine de meslek hayatlarinda basarilar.

Sevgili anneannecigim, havaalanindaki kadin polis memurunun amaci sana sarilmak degil uzerini aramakti. Hadi sarilip sirtini sivazladin, bir de ustune opmenin ne geregi vardi?

Bundan birkac sene once buyukannemi doktora goturduk. Muayeneden sonra tahlil icin gun verip; "Sabah sakin bir sey yemeyin, ac karnina gelin." diye tembihlendi. Hastaneden ciktiktan 5 dakika kadar sonra buyukannem sessizligi bozdu ve buram buram umut kokan sorusunu sordu:

"Kahvaltida ne ikram edecekler acaba? Ac gelin diye o kadar siki tembihlediler..."

Pek cok memleket gezdim ama hicbir yerde Malatya'daki pratik duzeni goremedim. Kiz Meslek Lisesi, yaninda Erkek Meslek Lisesi, yaninda Evlendirme Dairesi.

Sofrada "Hanim ben hic brokoli yemedim." diyen seksenlik dedeme "Artik oteki tarafta yersin." cevabini veren hinzir bir anneannem var!

Bir alkis da metroda, elektrik paneline oturmakta israr eden genclere ''Bak karismam g.t kanseri olabilirsiniz haa...'' diye gayet bilimsel bir ikna yontemi sergileyen gorevliye gelsin. Zira biz de gulmekten cene kanseri olduk.

Babama bilgisayar ve internet kullanmayi ogrettigim ilk gunler... "Baba bak bu mouse, yani fare." diyorum, nasil kullanildigini gosteriyorum. Birkac gun sonra babam beni cagiriyor:

"Kizim gel bak, bu kurbaga calismiyor!"

Oglum, saatlerce ugrasarak kartondan yaptigim buzdolabi modeli ile odevinden en yuksek notu aldi. Ogretmeni ona "Aferin!" demis. "Herkes anne ve babasina yaptirmis. Ama sen kendin yapmissin, belli. "Kendimi hic bu kadar beceriksiz hissetmemistim. Karim iki gundur guluyor. Karizmam yerle bir oldu. Tesekkurler ogretmen hanim!

Kilo aldigimda, "Kilo aldin, biraz zayifla" demek yerine, "Hadi tosunum, az daha ye seni halde hamal yapacagim" diyen sevgili kocam, ben sana kel olmandan dolayi "Az daha parlat, gece lambasi yapicam seni" diyor muyum? Demiyorum!

Ozel bir bankadan defalarca, kredi basvurusu yapmam icin arayan kadina "Hanimefendi ben zengin bir koca buldum, krediye ihtiyacim yok cok sukur. Darisi basiniza!" dedim. Artik arayanim yok, mutlu ve huzurluyum.

Sevgili beli agriyan teyze; kulodunun icine igneleyerek elalemden sakladigin ziynet esyanlarini rontgen filmiyle tespit etmis bulunmaktayiz. Bilgilerine...

Canim kaynanacigim, hani evimize her gelisinde, binbir bahaneyle evin her kosesini gezip temiz olup olmadigini kontrol ediyorsun ya, hic zahmet etme tertemiz her yer. Cunku sen gelmeden once ogluna saatlerce evi temizletiyorum.

Gecen aksam ayni yasta oldugum ve bekar olan kiz arkadasimla MSN'de kameradan sohbet ediyorduk. Arkadasimin erkek kardesi, komiklik olsun diye annesine, "Anne kizin kocaya kacacakmis, plan yapiyorlar!" diye seslendi. Anneden gelen cevap, ikimizin de gulme krizine girmesiyle gecenin sonunu getirdi:

"Bu yastan sonra ne kacmasi! İstesinler hemen verecegiz."

Bir alkis da "Oglum yirmi iki yasina geldin, hala bir baltaya sap olamadin!" diyen annesine "Anne, elli yasina geldin, hala benden bir baltaya sap olmayacagini anlayamadin!" diyen sap kardesime gelsin.

6 yasindaki oglum babasiyla yaptigimiz hararetli tartismanin ortasinda kocamin uzerine yuruyup "Artistlik yapma len!" dedi. Evet oglum, koru anneni boyle televizyondan ogrendigin repliklerle.

Sn. Sebnem OZBEK ve Dalkan DELICAN ‘a Tesekkurler..

..

.