15 Temmuz 2010 Perşembe

Hayat Ne Garip Bugünlerde..

Hayat ne garip bugünlerde...

Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı !..

Daha büyük evlerde kalıyoruz ama daha küçük ailelerde yaşıyoruz..!

Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı !..

Diplomamız bol ama sağduyumuz az..!

Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı !..

İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı..!

Sorumsuzca para harcıyoruz ama az gülüyoruz..!

Trafikte çok hızlıyız ama çabuk parlıyoruz !..

Akşam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz..!

Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz !..

Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik..!

Çok konuşuyor ama az gönül veriyoruz ve bol yalan söylüyoruz !..

Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik..!

Hayata yıllar ekledik, yillara hayat katamadık !..

Ay' a kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza geçmek için karşıya geçmiyoruz..!

Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine inemiyoruz !..

Havayı temizledik ama ruhları kirlettik..!

Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık !..

Çok yazıyor ama az gelişiyoruz..!

Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuç alıyoruz !..

Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla..!

Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı !..

Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi..!

Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı !..

Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz ama kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz..!

Dünya barışı der, silahlanırız !..

Daha mutlu olmak için somurtarak çalışırız..!

Yani bugünlerde;

Eve çift maaşın girdiği ama çiftlerin boşandığı !..

Güzel evlerin yuva olamadığı..!

Kısa seyahatlerin, kağıt mendil gibi ilişkilerin, kilo dertlerinin ve her derde deva vitaminlerin(!), vitrinlerin dolu ama gönüllerin boş olduğu;

Günlerde yaşıyoruz !...*

Dar Ayakkabi..

Dar Ayakkabı..

O bayram bana ayakkabı almaya karar verdiler.
Hazır ayakkabı satan mağaza yoktu şehirde. Tek ayakkabı yapan dükkânında ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi eline alıp ayağımın çevresini çizdi.

O ayağımın çizildiği karton benim ayakkabı numaramdı.

Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum. Babamın anlattığına göre ayakkabılarım siyah ve bağcıklı olacaktı.

Kapının her çalınışında koştum.

Ayakkabılarım bayramdan bir gün önce geldi, siyah-bağcıklı.

O gün onları giymedim. Bayram gecesi yatağımın altına yerleştirdim yeni ayakkabılarımı.

Arada bir kalkıp kutusundan çıkartıyor, yere koyuyor, yukarıdan, yandan, önden bakıp duruyordum. Parlak ve yuvarlak burnunu gecenin karanlığında kimbilir kaç kez okşadım. Uyku girmedi gözüme.

Sabahleyin ev ahalisi kalktığında, ayakkabı kutusu kucağımda sandalyede oturuyordum ben.

Ayakkabımı babam giydirdi.

Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım, dardı ve canımı yakmıştı.

Ama bunu babama söylemedim. O 'Sıkıyor mu?' diye sordukça 'Hayır' yanıtını veriyordum. 'Dar, ayağımı acıtıyor' desem, geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı.

O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm.

Bir sure sonra acı dayanılmaz oldu.

Dişimi sıktım.

Topalladım.

Soranlara 'Dizimi vurdum' dedim, ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını kimseye söylemedim.


Doğrusunu isterseniz yaşam dar ayakkabıyla yürümektir.

Kimi zaman, dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş...

Kimi zaman, bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir cevre, kimi zaman bir sokak, ya da bir Şehir...

Kimi zaman, dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya dönüşür.

Kimi zaman, zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez.

Kimi zaman, zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık...

Canınız yanar.

Topallaya topallaya gidersiniz.

İnsan öğreniyor yaşamın dar ayakkabıyla yürüme sanatı olduğunu..

(Alıntıdır)



Bencil Bir Insanin Hayati..

Bencil Bir İnsanın Hayatı

Türk insanının en büyük özelliklerinden biridir kendi gibi diğer insanları da düşünmek, komşusunun eksiğini gidermek, yani kendi toksa aç olan komşusuna da bir şeyler verebilmek tabiri caizse ’rab bana hep bana’ dememek. Ancak son günlerde sık kullanılan bir cümle var kişiler biraz sıkıştı mı, biraz zorda kaldı mı ‘valla benim hayatım’ diyiveriyorlar. Elbette ki ben duygusu önemlidir, ancak bunun bencillik düzeyinde kullanılması, kişinin hem kendine hem çevresine zarar vermesine neden olmaktadır.

Bencilliğin arka planın da kişinin iç dünyasında güçsüz olması yani zayıflığı yatar. Bencil kişilerin kendi odaklı yaşamaları aslında dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı kendilerini korumak istemelerindendir. Böylece kendilerini yaşamın odağına almış olurlar. Başkalarını anlamaya çalışmazlar, sorumluluk taşımazlar kısacası kendilerinden başka kimse önemli değildir onlar için. Kendilerine fayda sağlayacak bir şey varsa, başkalarının arzuları, istekleri yada onların ne duruma düşecekleri önemli değildir, varsa yoksa tek kendileri ve bencilce istekleri vardır ortada.

İnsanların bencil olduklarını nasıl mı anlarız ?

Eğer yaptığı yada istediği şey sadece kendi yararına ise, işte o zaman kişi bencilce bir istekte bulunuyordur. Yani aslında kişinin niyetidir önemli olan. Anlık zevkler peşinde koşan, uzun vadede huzurlu olmak yerine o anı yaşayan ve kimselerin, onun umurunda olmadığı, kişilerdir onlar. Aynı zamanda oldukçada mutsuzdurlar. Bir insan kendini merkeze alarak yaşamaya başladığında, aslında tam tersi olarak ta mutluluğu kendinden uzaklaştırmaktadır. Onlar yaptıkları şeylerin sonucun da bir müddet sonra yalnız kalmaya mahkumdurlar. Eğer ellerinde güç ve para varsa insanları etrafında toplamaya devam ederler, taki bunlar tükenene yada artık o çıkarları dağıtmayana kadar ve sonrada bir yalnızlık başlar. Onun içindir ki genelde onları, söylenirken bir şeylerden şikayet ederken görürüz. Zamanında yanın da olan kişiler onun bencilliğinden dolayı artık ondan uzaklaşmışlardır ve onlar bunu bir türlü anlayamazlar.

Bencil insanı sakın sevgiden yoksun sanmayın! O sevmek için mükemmeli seçmiştir, yani kendisini…

Bencil insan aşık olduğu kişide kendi çıkarlarını seven kişidir. O sadece kendisi için sever, zora geldi mi de kaçar. Çünkü o üstüne sorumluluk alamaz, o zaman yük yüklenmiş olur, onlar zahmete, riske girmeyi sevmezler. Emek vermeden yorulmadan, yani sebepleri için uğraşmadan direk sonuca ulaşmaya odaklanırlar ve bunu yaparken de, birilerini harcamaya aldırmazlar. Bugün seni çok seviyorum derler, yarın çıkarlarına biraz ters geldiğinde, sen yoluna ben yoluma demekten bir an bile çekinmezler ve bunu yaparken de daima onları haklı çıkaracak sebepleri sıralarlar, sizin duygularınız, hisleriniz onlar çok da önemli değildir o andan sonra.

Onlara yardımcı dahi olsanız bir an çıkarları doğrultusunda davranmadığınızda, sizi harcamaktan çekinmezler. Kapalı kapılar ardında bir sürü planları vardır ve işlerine gelmediği zaman bunları rahatça kullanabilirler. Bu duygu, kişiye vermekten çok almayı öğretir. Dolayısıyla istedikleri kadar alamayınca hırçınlaşırlar, sıralamada her zaman en önce onlar gelmelidirler. Ne olursa olsun insanlar onları anlayış ile karşılamalıdırlar. Diğer insanların duygularını anlayamazlar, çünkü empati kurma becerileri gelişmemiştir.

Hayatı keyiflerine göre yaşarlar, tahammül düzeyleri çok düşüktür, kötü ve zor durumlara tahammül edemedikleri için tembel olmaya başlarlar, dolayısı ile mücadele gücünden yoksun üretmek yerine tüketen kişiler haline dönüşürler. Çıkarlarına göre yön değiştirdikleri için, bir hedefleri de yoktur.

Eğer bencil insanlar ordusuna katılmayı gerçekten istemiyorsak, o halde ben, benim hayatım demeden önce etrafımızdaki insanları, bir kez daha düşünüp, ondan sonra eyleme geçmeye ne dersiniz?